KEMENÇE

KEMENÇE

Giriş
Kemençe; genellikle dip kısmı diz üstüne, baş kısmı sol göğüse yerleştirilerek veya serbest bir biçimde yay ile çalınabilen; kısa boylu, perdesiz saplı, uzun tarihî geçmişi bulunan telli bir Türk çalgısıdır. Perde aralıklarının dar olması ve ses alanlarının yetersizliği sebebiyle çalması zordur. Basit bir tasnif yapılacak olursa iki çeşidi bulunmaktadır. Biri Türk sanat müziğinde kullanılmakta olup armudî kemençe olarak bilinmektedir. Asıl konumuz olan diğer bir türü ise Türk halk müziği icrasında yerini alan Karadeniz kemençesi’dir. Karadeniz kemençesi, Doğu Karadeniz Bölgesi insanının neşe kaynağı, mutlu günlerinin sembolü, üzüntüsünü yansıtma aracıdır. Kemençe çalanlara ve kemençe ustalarına kemençeci denmektedir. Bu işi meslek hâline getirmiş kimseler; çeşitli Türk boylarında şaman, baksı, oyun, kam isimleri verilen ozan tipini hatırlatmaktadır. Onlar kemençe eşliğinde kısa hikâyeler anlatmakta, mâniler söylemektedir. 1.

Kemençe Kelimesinin Kaynağı:

Kemençe kelimesinin hangi dilden geldiği, kökeni ve eki tartışmalıdır. Türkçe Sözlük'te kemençe; "yayla, diz üzerinde çalınan, kemana benzer üç telli küçük bir çalgı" olarak tanıtılmış ve kaynağını Farsça "kemânçe" kelimesi olarak göstermiştir1. Bazı kaynaklarda ise kelimenin Farsça kemân "yay" kelimesi ve Türkçe -çe küçültme ekinin bir araya gelmesiyle oluştuğu bilgisi bulunmaktadır2. Eğer kemençe, kemân kelimesinden gelişmişse hem Türkçede hem de Farsçada -çe küçültme eki bulunduğu için her iki bilgi de doğru görünmektedir. Bu iki görüş de doğru gibi olduğuna göre kelimenin kökeni ve eki niçin tartışmalıdır? Türk yaylı sazları içerisinde yer alan kemençenin Orta Asya kökenli olduğu; buradan Türk göçleri ile beraber Avrupa, Asya ve Afrika'ya yayıldığı anlaşılmaktadır. Kemençenin belirlenebilen ilk biçimi hayvan tırnağı, kabak ve oyulmuş kutlu ağaçlarla yapılan, gövde kısmı tay ve deve derisinden oluşan Iklıg'dır3. Bu söz; Şor Türkçesinde ık "kemençe, kemençe yayı"; Hakas Türkçesinde uk; Koybal Türkçesinde iik "kemençe", Hakas Türkçesinde ıık, ıyık "kemençe"; Tuva Türkçesinde igil "iki telli kemençe", Teleüt Türkçesinde ikkili "kemençe" biçiminde geçtiğini Bahaeddin Ögel söylemektedir4. Bu çalgı Kıpçaklar tarafından ıklık ismiyle Mısır'a götürülmüştür5. Kelime Türkiye Türkçesi ağızlarında, Malatya İsmetpaşa''da ıhlığ biçiminde tespit edilmiş ve "bir çeşit saz" manası verilmiştir6. Kayseri'de ise ıklık biçiminde "bülbül" manasıyla bilinmektedir7. Türkiye'de kaleme alınmış metinlerde ıklık ve ıklığ biçiminde, "kemençe, rebap, ayaklı kemani" manasıyla XIV. yüzyıldan beri pek çok eserde geçmiştir8. Rize ve yöresinde yaptığımız saha araştırmalarında kemençeye cili, cilili denildiğini tespit ettik. Bu durum, iklig kelimesinin bölgede önce iğliğ biçimine geldiğini, daha sonra da ön seste bir y- ünsüzünün türediğini göstermektedir. Belki de arkaik Türkçede kelime başında b- ünsüzü bulunmaktaydı. -ğ-, -ğ seslerinin erimesi veya düşmesi ile de yili / cili biçimine dönüştüğünü tahmin etmek zor değildir. Rize ve Artvin yöresi ağızları ile Karadeniz'in kuzeyinde kalan bölgelerin en önemli özelliklerinden biri, kelime başındaki y->cdeğişikliğidir9. y->-c- değişmesi, Kıpçak ve Kırgız Türkçesinin en yaygın özelliklerindendir: caş ığlığ > yiğliğ > cığlığ > cili / cilili11 ismiyle getirildiğini, bu bölgede isimlendirmede değişiklik yapılarak kemençe'ye dönüştürüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Kemençeye Orta Asya'da kıyak, gıçak, gırçak, giççak, giççik, gijjak, ... isimleri de verilmiştir. Kırgız Türkçesinde kıyak, çalgı anlamındadır12. Karadeniz kemençesi, çalma tekniği bakımından; yarı küre biçiminde bir kutusu ve silindir şeklinde bir kemençe türü olan Türkmen giccıklarından farksızdır13. Özbek Türklerinin en yaygın yaylı çalgılarından biri olan üç telli, 40- 45 cm boyundaki silindire benzeyen giccıklar14 ise hem çalgı tekniği hem de şekil benzerliği bakımından kemençenin aynısıdır. Özbek giccıkları genellikle sol diz üzerinde dik tutularak çalınmaktadır. Uygurların gijjak adlı çalgıları ile kemençe arasındaki benzerlik ise hem çalgı tekniği, hem şekil hem de yapı bakımındandır. Tıpkı kemençe gibi ağaç göğüslü olan gijjak, can direğinin yerleştirilmesi ve görevi bakımından kemençe ile aynı özelliği taşımaktadır. Kıyak kelimesi, tamamen kemençeyle aynı anlamda Trabzon yöresinde de kullanılmaktadır: kıyak çalmak "kemençe çalmak", kıyak gibi sesi var "sesi kemençeye benziyor". Üç veya dört telli bu yaylı çalgıya kemençe isminin ne zaman verildiğini tam olarak belirlemek şimdilik mümkün değildir. Doğu Karadeniz Bölgesi konusunda eski dönemlere ait yazılı kaynakların son derece az oluşu, bu olumsuzluğu daha da ileri götürmektedir. Durum böyle olunca kemençe kelimesi ile ilgili bütün bilgileri gözden geçirmek gerektiği açıktır. Rásonyı, XIII-XV. yüzyılda Kuman Türklerinin kemençe'yi müzik aleti olarak kullandığını bildirmektedir. Ayrıca bu sözcüğü şahıs adları arasında da saymaktadır15. Macar Kralı IV. Laszlo'yu öldüren Kumanlardan birinin adı Kemenche'dir16. Kumanların iskân ettiği Kırım yarımadasında Kemençe, Küçük Kemençe, Murtazar Kemençe isimli köyler bulunmaktadır17. Kumancelair, Kazak Kırgızlarının Argın oymağına ait boydur18. Gagauz Türkleri, bu çalgı aletini Türkiye'deki soydaşları gibi kemençe olarak bilmektedir ve hora / horu oyunlarını onun eşliğinde icra etmektedirler. Kemençe çalan kişiye Türkiye'deki gibi kemençeci denmektedir.Bütün bu bilgilere göre, kemençe 'nin Farsça olduğu akla yakın görünmekle birlikte, konuya biraz tedbirle yaklaşmak gerektiğini ortaya koymaktadır. Çünkü kemençe isminin çeşitli şekillerde kullanılışı Karadeniz'in çevresinde yoğunlaştığı ortadadır. Karadeniz'in doğu bölgesine Türkler, bazı bilim adamlarının görüşlerine göre M.Ö. 2 binli yıllarda gelmeye başlamıştır20. Daha sonraki zamanlarda Saka, Karluk, Kıpçak /Kuman, Peçenek, Uz, ... Türklerinin bu bölgeye gelip yerleştikleri bilinmektedir. Dolayısıyla Türkçe bu yörede yaklaşık üç bin yıldır konuşulmaktadır. Bu uzun zaman içerisinde çeşitli sebeplerden ve çok sayıda Türk boyunun gelip yerleşmesinden dolayı da çeşitli değişikliklere uğramıştır. Ama durum ne olursa olsun kaynağı Orta Asya olan bir Türk dili, yörede binlerce yıl hâkim olmuştur denilebilir. Bütün bunlar göz önüne alındığında kemençe kelimesinin kökünün ve ekinin Türkçe olabilmesi de mümkün müdür? Türkçe kelimelere bu bakımdan bir göz atıldığında, çok uzak ihtimal olmakla birlikte, gemi < keme kelimesi öne çıkmaktadır. Eski Türkçede kemi / keme kelimesi "gemi" anlamına gelmektedir21. keme, Kazak Türkçesinde "gemi"22, Kırgız Türkçesinde "büyük sandal, gemi, vapur"23, Karaçay Türkçesinde "gemi"24, Altay Türkçesinde "kayık"25 demektir. Kuzey Türklüğünün, özellikle de Peçenek ve Kıpçak / Kumanların, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'ne tarih içerisinde gelip yerleştikleri bilinmektedir26. Gemi kelimesinin de keme biçiminde bölgede söylenmesi normaldir. Nitekim bizim yaptığımız araştırmalarda kelime keme; kemeyi "gemiyi", kemeye "gemiye", kemeden "gemiden", kemelere "gemilere" biçimlerinde pek çok kez tespit edilip başlangıçta ilerleyici ünlü benzeşmesi olarak düşünülmüştü. Kemençe kelimesinin kökeninde keme "gemi" sözcüğünün bulunması, iddialı olmamakla beraber, düşünülmelidir. Kelime daha sonra - çe eki almış olmalıdır. Çünkü kemeçe de kemençe manasında ağız araştırmaları sırasında tarafımızdan pek çok kez tespit edilmiştir. Ek ve kökün arasına görevini bilemediğimiz, bir -n- ünsüzü gelmiş olmalıdır27. Belki de kemeçe biçiminin söyleyiş zorluğu bunu zorunlu kılmıştır. Aynı durum Dîvânü Lügati't-Türk'te geçen ve "sivrisinek" anlamına gelen kömiçe / kümiçe ile kimünçe kelimelerinde28 de bulunmaktadır29. Farsçada kelimenin kemîçe biçiminin de kullanılması30, konuyu içinden çıkılmaz bir duruma sokmaktadır. kemençe (kemençe ismi verilmiş olabileceği konusuna son derece tedbirli bakmaktayız. Kemençenin Orta Asya kökenli bir Türk çalgısı olduğu anlaşılmaktadır. Hemen her Türk boy veya topluluğunda bir benzeri farklı isimle kullanılmaktadır. Orta Asya’dan Asya, Afrika ve Avrupa’ya yayıldığı görülmektedir. Türkiye’de Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Toroslar’da ve diğer bazı yörelerde halkımız sevincini, neşensini bu şirin araçla paylaşmaktadır. Kemençe ustalarının sayısı azalmıştır. Teknolojik gelişmelerle daha kolay ancak daha kalitesiz üretilmeye başlanmıştır. Tespit edebildiğimiz otuz sekiz kemençe teriminden, birkaçı hariç, tamamına yakını Türkçedir. 3






KAYNAKLAR

1 Türkçe Sözlük, C. 2, TDK yay., Ankara 1998, s. 1266. 2 Ahmet Say, Müzik Ansiklopedisi, C. 3, Başkent Yayınevi, Ankara 1985, s. 711. 3 Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, C. 9, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, s. 269-278. 4 Ögel, agy. 5 Kitâb-ı Mecmû-ı Tercüman-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî, (Hazırlayanlar: Recep Toparlı, Sadi Çöğenli, Nevzat H. Yanık), TDK yay., Ankara 2000, s. 108. 6 Derleme Sözlüğü, C. VII, TDK yay., Ankara 1974, s. 2460. 7 Derleme Sözlüğü, S. 2463. 8 Tarama Sözlüğü, C. III, TDK yay., Ankara 1967, s. 1934-1935. 9 Karadeniz'in kuzeyinde kalan bölgedeki Türk ağızları için bk. K. Grönbech, Kuman Türkçesi Sözlüğü Codex Cumanicus'un Türkçe Sözlük Dizini, (Çeviren: Kemal Aytaç), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1992, s. 45-46. 10 Mustafa Öner, Bugünkü Kıpçak Türkçesi, TDK yay., Ankara 1998, s. 15. 11 cilili biçimi, cili kelimesine Türkçe -li eki getirilerek ortaya çıkmış olmalıdır. 12 Ögel, age, s. 280. 13 İrfan Gürdal, "Kopuz ve Türk Dünyası Çalgıları", Türkler, C. 19, s. 109-111. 14 Geniş bilgi için bk. Gürdal, agy. 15 László Rásonyı, Tarihte Türklük, Türk Kültürünün Araştırma Enstitüsü yay., Ankara 1971, s. 144. 16 Mehmet Bilgin, Doğu Karadeniz, Serender yay., Trabzon 2000, s. 98. 17 Bilgin, agy. 18 László Rásonyı, Tarihte Türklük, s. 146. 19 Harun Güngör-Mustafa Argunşah, Gagauz Türkleri, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, s. 37-38; G.A. Gaydarci, A.K. Koltsa, L.A. Pokrovskaya, B.P.Tukan, Gagauz Türkçesinin Sözlüğü, (Aktaranlar: Abdülmecit Doğru, İsmail Kaynak), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, s. 143. 20 M. Taner Tarhan, "Ön Asya Dünyasında İlk Türkler Kimmerler ve İskitler", Türkler, C. 1, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s. 597-610; Vecihe Hatipoğlu, "Türk Tarihinin Başlangıcı", Türkoloji Dergisi VIII, Ankara 1979, s. 26-29; aynı yazar, "Anadolu'nun Kuzeyindeki Gaslar", Cumhuriyet Gazetesi, 10 Mart 1984. 21 İyi ve Kötü Prens Öyküsü, (Metni düzenleyen: James Russell Hamılton), (Türkçe çeviri: Vedat Köken), TDK yay., Ankara 1988, s. 192; Ahmet Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, TDK yay., İstanbul 1968, s. 105; DLT, IV, s. 299; ... 22 İ.K. Kenbesbayoğlu, Kazak Türkçesi Sözlüğü, (Aktaranlar: H. Oraltay, N. Yüce, S. Pınar), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı yay., İstanbul 1984, s. 128. 23 K.K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, C. 2, (Çeviren: Abdullah Taymas), TDK yay., Ankara 1988, s. 435. 24 Wilhelm Pröhle, Karaçay Lehçesi Sözlüğü, (Çeviren: Kemal Aytaç), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, s. 51. 25 Emine Gürsoy Naskali-Muvaffak Duranlı, Altayca-Türkçe Sözlük, TDK yay., Ankara 1999, s. 105. 26 İbn Bibi, El Evamirü'l-Ala'iye Fi'l-Umuri'l Ala'iye (Selçuk-name) I, (Hazırlayan: Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996, s. 336; Fahrettin Kırzıoğlu, Kıpçaklar, TTK yay, Ankara 1992; Zeynep Korkmaz, Bartın ve Yöresi Ağızları, TDK yay., Ankara 1994, s. 1-28; Salim Cöhçe, Doğu Karadeniz Bölgesi'nin Türkleşmesinde Kıpçakların Rolü", Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun 1988, s. 477-484; Necati Demir, "Karadeniz Bölgesi Ağızlarında Kıpçak Türkçesi Özellikleri-Bildiri" Dördüncü Uluslar Arası Türk Dili Kurultayı, İzmir-25-29 Eylül 2000; aynı yazar, "Karadeniz Bölgesi'nde Peçenek ve Kıpçaklar", Trabzon ve Çevresi Uluslar Arası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu Bildirileri, Trabzon Valiliği yay., Trabzon 2002, s. 401-410. 27 Eğer -n- sesinin belirleyemediğimiz bir görevi yoksa, bu durum eski dilcilerin "galatı meşhûr, fasih-i mehcûrdan evlâdır (yaygın yanlış, terkedilmiş düzgün sözden daha üstündür)" vecizesini akla getirmektedir. 28 DLT, C. I, s. 445; DLT, C. III, s. 358; DLT, C. IV, s. 330, 397. 29 Clauson kelimenin her iki şeklini de almış ve köminçe'yi yanlış imlâ olarak değerlendirmiştir (bk. Sır Gerard Clauson, An Etymological Dictionary of Pre- Thirteenth-Century Turkish , Oxford 1972, s. 722. 30 Gencinei Güftar-Ferhengi Ziya, Farsça-Türkçe Sözlük, C. 3, (Yazan: Ziya Şükün), MEB yay., İstanbul 1984, s. 1580. 31 Ş. Şehvar Beşiroğlu "Osmanlı Mûsikîsi ve Kadın" Türkler, C. 12, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002,s. 455. 32 Rûhî Ayangil, "XVII. Yüzyılda Türk Mûsikîsi", Türkler, C. 12, s. 441. 33 Ali Rıza Yalgın, Cenupta Türkmen Çalgıları, Adana 1940. 34 Gagauz Türkçesinin Sözlüğü, agy. 35 Harun Güngör-Mustafa Argunşah, Gagauz Türkleri, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, s. 37-38; G.A. Gaydarci, A.K. Koltsa, L.A. Pokrovskaya, B.P.Tukan, Gagauz Türkçesinin Sözlüğü, (Aktaranlar: Abdülmecit Doğru, İsmail Kaynak), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, s. 143. 36 Akşam gazetesi, 2 Ocak 2003, Karadeniz eki. 37 Terimlerden anlaşıldığına göre kemençe insan vücuduna benzetilmektedir. 38 Burguluk / baş bölümüne Trabzon'da başka isimler de verilmektedir: Burguluk: tepe, kafa, cidali. 39 Alt eşik: alt köprü, kurbağacık, uzun eşek, kamış. 40 Köprü: eşek, eşik.
 
ŞİVELİ
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
Bugün 44 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol